Tek bir günde 18 ölü, 31 yaralı! Katliamın sebebi beynindeki tümör mü?
Fazilet Şenol / Milliyet.com.tr – Charles Joseph Whitman, 24 Haziran 1941’de ABD’nin Florida eyaletinde dünyaya geldi. Üç çocuklu ailenin en büyüğü olan Whitman çocukluğundan itibaren hep kibar biri olarak tanındı. Yaşıtlarından daha zeki olduğu bilinen Whitman, oldukça başarılı bir öğrencilik hayatı geçirdi. Liseden mezun olduktan sonra Amerika Birleşik Devletleri Deniz Piyade Kolordusu’na giren Whitman, burada da başarılarına devam etti. Keskin nişancı rozeti ile askeri madalya kazanan Whitman, bütün bu başarılarına tezat olacak şekilde adını dünyaya toplu katliam yapan katil olarak duyurdu. Peki tüm bu gariplik nasıl yaşandı? İşte Whitman olayının ardında yatan sebep.
DOKTORUNUN TAVSİYESİNE UYMADI
Whitman’ın silahlarla kurduğu bağ aslında çocukluğuna dayanıyordu çünkü onun iyi bir keskin nişancı olmasının ardında aslında babasının mesleği yatıyordu. Ateşli silah koleksiyoneri olan babası, çok küçük yaşlardan itibaren Whitman ve kardeşlerine silah kullanmayı öğretti, çocuklarını düzenli olarak ava çıkardı. Böylelikle Whitman henüz küçük yaşlardan itibaren iyi bir nişancı ve izci olmuştu.
Takvimler 1966 yılını gösterdiğinde Whitman’ın hayatı bir anda tepetaklak olmaya başladı. Önce şiddetli baş ağrıları çekmeye başlayan adam daha sonra iş ve okul hayatında gerginlikler yaşadı. Tam da bu dönemde ebevynlerinin boşanmasından ötürü yaşadığı stres ve üzüntü nedeniyle karamsar bir ruh haline geçiş yapan Whitman, bu süreçte soluğu psikiyatristinde aldı. Ancak doktorunun tavsiyesine uymaması onun için adeta felaketin başlangıcı oldu. Psikiyatristi Whitman’a bir dizi ilaçlar verse de o söz dinlemedi ve hiçbirini kullanmadı. Bir zaman sonra terapiye gitmekten de vazgeçmesi ise her şeyin daha da kötüye gitmesine sebep oldu. Yaşadığı ağrılar ve hayata karşı duyduğu öfke günden güne artıyordu. Geri dönülemez bir yola saptığını düşünen Whitman, bu dönemde yaşamına son vermeyi dahi ciddi ciddi düşünmeye başladı.
Whitman, kafasında oluşan yaşamına son verme fikrini yazdığı bir mektupta şu ifadelerle kaleme döktü:
“Beni bu mektubu yazmaya iten şeyin ne olduğunu tam olarak anlamıyorum. Belki de son zamanlarda yaptığım eylemlere belirsiz bir neden bırakmaktır. Bu aralar kendimi gerçekten anlayamıyorum. Ortalama, makul ve zeki bir genç adam olmam gerekiyor. Ancak son zamanlarda (ne zaman başladığını hatırlamıyorum) pek çok alışılmadık ve mantıksız düşüncenin kurbanı olmuş durumdayım. Ölümümden sonra görünür herhangi bir fiziksel bozukluk olup olmadığını belirlemek amacıyla bana bir otopsi yapılmasını diliyorum.”
HER İKİSİNİN DE ÜZERİNİ ÇARŞAFLA ÖRTTÜ
Yazdığı mektupta ruh haline değinen Whitman, ailesindeki insanlara güveninin kalmadığını da notlara ekledi. Annesinin hayattan zevk almayan bir kadın olduğunu yazan Whitman, eşini de evlilik hayatı için uygun bir kadın olmadığını notlarına ekledi. Ancak hayatındaki iki önemli kadın hakkındaki fikirleri yalnızca bunlarla sınırlı değildi. Whitman, her ikisini de öldürmek istediğini de kaleme dökmüştü. Whitman’ın korkunç fikirlerinin altında yatan sebep ise hiç kuşkusuz ona acılar yaşattığını düşündüğü dünyadan bir intikam alma ve bu şekilde acısından kurtulma fikriydi. Yapacaklarından ötürü kimsenin bir utanç duymasını dahi istemiyordu.
1 Ağustos 1966 tarihinde harekete geçen Whitman, şafak vaktinden önce annesini yatakta öldürdü, hemen ardından eşini göğsünden 5 kez bıçakladı ve talihsiz kadını kanlar içinde bıraktı. Hayatındaki en değerli iki kadını öldüren Whitman, her ikisinin de cansız bedenlerini soğukkanlı bir şekilde çarşafla örttü ve evi terk etti.
18 KİŞİYİ ÖLDÜRDÜ, 31 KİŞİYİ YARALADI
Whitman’ın yaptıkları bunlarla sınırlı değildi. Gün doğumuyla birlikte kendine mühimmat ve bir pompalı tüfek satın aldı. Saat 11.30 civarında yanına bir sandık, 6 adet silah, bıçak, su ve yiyecek alarak Teksas Üniversitesi’nin kampüsüne gitti. İşçi gibi giyinen Whitman, içi silah ve aletle dolu çantayı saat kulesinin 28’inci katındaki gözlem güvertesine çıkardı.
28’inci kattaki resepsiyon görevlisini saat 11.45 civarında sopayla döverek öldürdükten sonra 27’nci katta merdivenlerden çıkan iki kişinin de hayatına son verdi, peşine iki kişiyi daha yaraladı. Devamında ise kuleden aşağıdakilere ateş etmeye başladı. Katliama başladığı bir buçuk saat sonra polisler tarafından öldürülen Whitman olayında toplamda 31 kişi yaralandı, 18 kişi öldü. Kimse Charles Whitman gibi başarılı bir adamın neden böyle bir katliama imza attığına ise kimse bir anlam veremedi.
‘KİŞİLİK DEĞİŞEBİLİR ANCAK BU EKSTREM BİR ÖRNEK’
Ölümü üzerine mektubundaki vasiyetine uyularak otopsi yapıldı. Beyninde madeni para büyüklüğünde tümör tespit edildi. Tümör beyninde korku ve saldırganlıkla ilgili olan amigdalaya baskı yapıyordu. Bazı nörologlara göre Whitman’ın beynindeki tümör onun kişiliğini de değiştirmişti. Bazı nörologlar ise beyinle ilgili mevcut bilgilerin, eylemleri açıklamaya olanak vermediğini söyledi. Peki beynindeki tümör Charles Whitman’ı seri katile dönüştürmüş olabilir miydi?
Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Ramazan Sarı, bu soruya beyin hastalıklarının kişiliği değiştirebileceğini ancak Charles Whitman’ın çok ekstrem bir vaka örneği olduğuna vurgu yaparak şu cevabı verdi:
“Beynin bazı bölgelerinde meydana gelen hasarlar hastalarda kişilik değişikliği yapabilir. Bu bazen tümör olabilir bazen kanama bazen travma sonrası hasarlanmalar olabilir. Özellikle frontal lob dediğimiz beynin ön kısmına alınan hasarlar çok etkili. Çünkü adabımuaşeret dediğimiz kuralların zaman içerisinde yüklendiği bilgi yeri burası. Burayla ilgili hasarlanmalardan sonra insanlar bazen çok öfkeli bazen de çok sakin olabiliyorlar.”
Frontal lobda oluşacak hasarların kişilerin kurallara bağlı olmasını ortadan kaldırabileceğini dile getiren Doç. Dr. Sarı, “Buradaki hasarlar kişileri öfkeli yapabilir, küfürlü konuşan birine dönüşebilir, tahammülsüz yapar, toplumsal kurallara uymaz, ‘Dur’ deyince durmaz, büyük küçük demeden kaba davranışlar sergileyebilir. Bu hastalıklarda yer alan kişilik değişiklikleri hastanın yakın çevresindeki ‘Çok neşeli bir insandı neşesini kaybetti ya da çok sakin bir insandı, bağırıp çağıran sinirli birine dönüştü’ denilecek değişikliklerdir“ dedi.
‘HER KATİLİN BEYNİNDE TÜMÖR YOK’
Katiller ve evden çıkamayanlar için yapılan bir araştırmayı hatırlatan Doç. Dr. Sarı, “Yapılan çalışmalarda bu kişilerde dopamin ve serotonin dengesinin bozuk olduğu görülmüş, bu denge bozulduğunda da antidepresan değerinde ilaçlar vererek serotonin değerini artırmaya çalışıyoruz. Yapılan çalışmalarda öfkeli kişilerde de dopaminin az olduğu görülmüş. Mesela seri katillerle yapılan çalışmalarda da dopamin dengesinin bozuk olduğu tespit edilmiş. Ancak bu hastalarda dopamin dengesi sağlandığında seri katil olması engellenebilir mi? Bu sorunun cevabı yok tabii ki” diye konuştu.
Beyinde gerçekleşen hasarlar sonucunda insanın kişiliğinin değişebileceğini ancak Charles Whitman vakasının çok ender bir durum olduğunu dile getiren Doç. Dr. Ramazan Sarı, “Yemeğin tuzu yemek için neyse serotonin ve dopamin de insan için o anlama gelir” ifadelerini kullanarak, serotonin ve dopamin dengesi bozulduğunda insanın da yapısının bozulduğunu, rengini kaybettiğini söyledi. Doç. Dr. Ramazan Sarı, Charles Whitman vakasıyla ilgili son olarak şunları da ekledi:
“Elimizde bu vakanın MR çekimi yok. Tümörün bastırdığı yer toplumsal değerleri zorlayabilir. Bir insana saygı göstermemekten rahatsız olmayan bir hale getirebilir. Üstelik bu vakadaki kişinin katil olabilecek kadar kişilik bozukluğu da var olabilir. Tümör ise bu durumun ortaya çıkmasını kolaylaştırmış ve şiddetini artırmış olabilir. Her katilin beyninde tümör yok, her katil depresyon geçirip katil olmuyor. Seri katillerin birçoğunda kişilik bozukluğu var. Ancak bunun sebebi tümör değil. Bu vaka oldukça ender görülen vakalardan biri. Tümör sadece mevcut durumu kötüleştirmiş olabilir.”